top of page

VİETNAM-KAMBOÇYA-LAOS - 7

  • Yazarın fotoğrafı: ÖMER SUHA TOPALAK
    ÖMER SUHA TOPALAK
  • 26 Nis
  • 34 dakikada okunur

Seyahatin 7. Günü   07.12.2023  Perşembe  KAMBOÇYA- SİEM REAP- ANGKOR WAT


Güne başlamadan Kamboçya hakkında biraz bilgi verelim. Kamboçya’nın yüzölçümü Türkiye’nin dörtte biri kadar, nüfusu da beş katı az. Bayrak eşit olmayan üç kısma ayrılıyor. Alt ve üst kısımlarda mavi, ortada kırmızı bir şerit var. Kırmızı şeridin üstündeki beyaz renkli yapı, tarihi Angkor-Wat tapınağının bir çizimi. Mavi, özgürlük ve kardeşlik, Kırmızı, cesaret Angkor Wat ise dürüstlük ve adaleti simgeliyormuş.. Biz orada iken kurlar 1 Usd = 4.025 Kamboçya Rieli idi.



Angkor Miracle Resort & Spa Hotel’de kahvaltıdan sonra yol üzerindeki Cambodian Cultural Village, Angkor Eye dönme dolabı ve Angkor Green Gardens Hotel, Anantara Angkor Resort & Spa gibi muhtelif otelleri görüp hayallerimden biri olan Angkor Wat Tapınağına [1] vardık. Hava sıcak ve nemli. Devasa büyüklüğü, ihtişamı ve mimari parlaklığıyla bilinen Angkor Wat, dünyanın en büyük dini anıtı ve en çok ziyaret edilenlerden biri.



Angkor Wat'ın inşa edildiği her biri 1,5 ton ağırlığa sahip 10 milyon kadar kumtaşı blokları, 50 km'den daha uzaktaki kutsal Phnom Kulen dağından çıkarılmış ve Siem Reap Nehri'nden sallarla aşağı doğru yüzdürülmüş. Yazıtlara göre, Angkor Wat'ın inşası için 300.000 işçi ve 6000 fil gerekmiştir. Ayrıca tamamen bitmemiştir. Kamboçya'nın Siem Reap kentinde bulunan bu geniş kompleks, başlangıçta 12. yüzyılda Khmer Kralı Suryavarman II [2] tarafından inşa edilen bir Vishnu tapınağıymış. Suryavarman II ‘nin amacı yeryüzünde cenneti inşa etmek ve öldüğünde de buraya gömülmekmiş. Kendisinden sonra gelen krallar tarafından bir Budist anıtına dönüştürülmüş. Tapınak bir bataklığın üzerine inşa edilmiş, yakınında Baray denen su rezervuarları ve çevresinde su kanalı var. Bunun nedeni görsel güzellik yanında muson yağmurlarının çok olduğu dönem ve kurak dönem nedeniyle hareket eden suyun alttan binaya zarar vermesini önlemek içinmiş.



Giriş bileti aldıktan sonra tapınağa doğru ilerlerken yerel kıyafetler içinde çocuğu ile beraber bir Budist rahip önünde ibadet eden bir hanım gördük.



Tapınağın eski Rainbow Bridge – Gökkuşağı köprüsü zarar görmesin diye yanında yapılan plastik duba köprüden geçmek için beklerken durduğumuz yerde fotoğraf çektirmek için gelmiş yerel kıyafetli bir gelin ve damat vardı.



Köprüyü geçip ilk binaya vardığımızda her yerin maymunlarla dolu olduğunu gördük. Bahçeye girdiğimizde alanın ne kadar büyük olduğunun farkına vardık yaklaşık 400 dönüm. Bahçede de epey maymun vardı ancak pek sataşmıyorlardı. Çevrede kavuniçi kıyafetleri ile küçük Budist rahipler vardı.



Güney Kütüphanesi ve yanındaki gölet önünde durup tapınağın suya yansıması ile beraber kendi fotoğraflarımızı çektik. Ayrıca burada da yine bir gelin damat adayı yanlarındaki fotoğraf ekibi ile aynı şekilde fotoğraf çektiriyorlardı.



Göletin hemen arkasında ana binanın sağındaki merdivenleri çıkarak tapınağı gezmeye başladık. Birbirinin içine geçen üç adet dikdörtgen yapı ana binayı oluşturuyor. En içteki dikdörtgende yer alan beş kule çiçek açmak üzere olan nilüfer tomurcukları gibi görünecek şekilde tasarlanmış. Aslında bu mimari yapı, Hint kozmolojisindeki evren tasarımının, gözle görülür hale gelerek, somutlaşmasından başka bir şey değil. Buna göre, su hendeği okyanusları, tapınağı çevreleyen duvarlar sıradağları, tapınağın ana binası ortadaki kıtayı, beş kule yaratıcı tanrı Brahma’nın mekânını ve merkezdeki en yüksek kule de, ayrıca evrenin merkezinde tanrıların yaşadığına inanılan “Meru” Dağı’nı (Hint mitolojisinin Olimpos’unu) simgeliyor. Hindu tapınaklarının çoğunun doğuya bakması ve ziyaretçilerin pradakshina patha'yı (saat yönünde tavaf yolu) takip etmesi aksine, Angkor Wat batıya bakıyor ve ziyaretçiler batı tarafındaki galerinin ortasında bulunan ana girişten başlayarak  “zamanı geri almak” anlamında saat yönünün tersine giden yolu takip ediyor.



Angkor Wat’da 1532 sütunun taşıdığı galerilerine, alınlıklarına ve sütunlarına oyulmuş Hindu destanları olan Ramayana ve Mahabharata ile Puranalar gibi eski Hindu metinlerine dayanan sahneleri tasvir eden çok sayıda kabartma Khmer medeniyetinin altın çağındaki hayata bir bakış sunuyor. Toplamda, her biri farklı bir temaya sahip sekiz bölüm kabartma var. 1.200 metrekarelik kumtaşı kabartmaların tapınaktaki yerleri:

1. Devalar ile Asurasların savaşları (Kuzey Galeri)

2. Krishna'nın Bana'ya karşı zaferi (Kuzey Galeri)

3. Vishnu'nun Asuraslara karşı zaferi  (Doğu Galeri)

4. Süt denizinin çalkalanması (Doğu Galeri)

5. Cennet ve Cehennem (Güney Galeri)

6. Askeri Geçit Töreni (Güney Galeri)

7. Krukshetra Savaşı (Batı Galeri)

8. Lanka Savaşı (Batı Galeri)

Benim video ve fotoğrafını çekebildiğim kabartmalar, saray tahtırevanıyla savaşa giden Kraliçe ile  Kral ve Başkomutan olarak Suryavarman II’ye ait olanlar. [3]



Kabartmalar, yapının duvarlarına çoğu dikey yönde oyulmuş. Çoğunun cilalı bir görünümü ve birkaçında hala orijinal boya izleri, özellikle kırmızı boya izleri var.

Biz tapınağa batı yönünden girip güney yönünde devam ettik. Güney galeride bulunan kabartmaların ilk bölümü Khmerler ve düşmanları arasındaki bir savaşa giden askerlerin geçit töreni ve görkemli bir zafer alayını tasvir etmekte. Kabartmalarda savaşta kullanılan ateşli silahlar bilinmediği için göğüs göğüse çarpışmalar gösterilmekte. Panellerin arka planındaki ağaç ve hayvanların natüralist tasvirleri çok farklı. Galeride rastgele açılmış deliklerde tapınağa ait değerli nesneler konuluyormuş. Tayland’ın bölgeyi işgali sırasında Tayland’lı yöneticiler, bir zamanlar Khmerler için paralı asker olarak çalıştıklarının bilinmesini istemediklerinden, Tayland askerlerine atıfta bulunan tüm yazıtları silmişler.



Bu yazıları yazarken Doğu galerisindeki Süt denizinin çalkalanması kabartmalarını görmemiş olmamıza üzüldüm. Maalesef ne kadar ders çalışıp gitsem de tura uymak zorunda olmak ve bu rutubetli, zor nefes alınan havada hızlıca diğer yerlere göz atmak mümkün olmuyor.



En dıştaki dikdörtgenin güney galerisinin ortasındaki bölümden ortadaki diğer bir dikdörtgene turistler için tahtadan yapılmış çok dik bir merdiven vasıtası ile geçiliyor. Bu dik merdivenlerin bataklığa yapılmış tapınağa bir çeşit payanda yani dayanak olması için yapıldığını öğreniyoruz. Burada kısmen tahrip olmuş muhtelif taş heykeller var. Buradan da asıl orta bölüme yine çok dik bir merdivenle çıkılıyor. Ancak biz buradan çıkmadık. Binanın etrafından dolaşıp doğu kısmına geldik. Bu kısımda tadilatlar devam ediyordu. Kulelerin birine yine turistler için tahtadan merdivenler konmuştu. Merdiven oldukça dikti ve turist kaynıyordu. Merdiven hem çıkış hem de iniş için kullanılıyordu. ‘Tanrıların krallığına tırmanmanın zorluğunu' temsil eden dik eğimli merdivenleri tırmandık.



Tırmandıktan sonra gelinen yerde ortada Meru dağını temsilen tapınağın en yüksek kulesi ve dört tarafında içi boş havuzlar vardı. Koridor, tahta gibi sanki torna tezgahında oyulmuş gibi görünen sütun şeklinde taş parmaklıkları olan pencerelerle çevrilmişti. Ana kulenin altında taştan bir Buda heykeli vardı. Bu bölümde sıkça görülen ve Tapınağın bütününde süsleme elemanı olarak kullanılan figürler içinde en ilginç olanlar, kuşkusuz sayıları 1700’ü bulan mitolojik dansözler “apsara”lar. “Suda akan, giden” anlamına gelen adlarıyla su perileri sayılan apsaralar, şimşekli, yağmurlu fırtına tanrısı İndra’nın cennetinde ödül olarak verilmeleriyle, İslam inancındaki “hurileri” anımsatıyorlar. Duvarların bazı kısımlarında taş dantel gibi işlenmişti.



Bütün koridorları geçerek ve tüm çevreyi izleyerek çıktığımız merdivenlere geri döndük. Yaşlılar için epey meşakkatli merdivenlerden inip tapınağın yine çevresini dönerek girdiğimiz Batı kapısına geldik. Batı çıkışına varmadan ikinci katta yer alan Preah Poan (haç biçimli galeri), diğer adıyla 'Bin Tanrı Salonu'na geliniyor. Tapınak Budizme geçtikten sonra Angkor'un son dönemlerinde keşişler burada Buda heykellerini toplamaya başlamışlar. Koleksiyon arasında taş heykeller, ahşap heykeller, Budist stelleri, irili ufaklı farklı boyutlarda bir Buddhapada (Buda'nın ayak oyması) varmış. Büyüleyici olan ise farklı dönemlere ait farklı sanat tarzları imiş. Bu heykellerin birçoğunun 1970'lerde koruma gerekçesiyle Angkor Koruma Deposu'na taşındığı söyleniyor. Buradaki sütunlar eskiden boyalıymış şu an kısmen turuncu, kırmızı, beyaz ve siyah renk gözüküyor. Burada yine tapınılan büyük bir buda heykeli var. Ayrıca galerinin her köşesinde büyük birer havuz bulunmakta. Kutsal oldukları ancak orijinal işlevlerinin veya sembolizmlerinin ne olabileceği bilinmemekte imiş. Sütunların üzerinde yer alan yazıtların tümü Angkor'un geç dönemine aitmiş ve toplam sayıları yaklaşık 30'muş. Bazıları eski Khmer alfabesiyle yazılmış, bazıları Japon hacılar tarafından bırakılmış ve mürekkeple yazılmış.



Buradan açık havaya Şeref Terasına çıkılıyor. Angkor Wat'ın haç biçimli Şeref terası, dış dünyanın sonu ile tapınağın girişi arasındaki bir kutsal köprü imiş. Terasa tırmanıldığında, dünyevi alemden ilahi aleme geçiliyormuş. Terasta bir başı eksik naga korkuluğu ve yontulmuş aslanlar var. Naga, Kamboçya'da genellikle korkuluk olarak oyulmuş ve tapınaklara veya saray binalarına giden geçitlerde bulunan yedi başlı bir yılan biçiminde efsanevi bir figür imiş. Geldiğimiz yansıma göletinin olduğu bahçeye geri dönmüş olduk.



Bahçede yine Güney ve Kuzey kütüphanelerinin yanından geçip, evlilik fotoğrafı çektiren Avrupalı bir erkekle Kamboçya’lı bir kadını, büyük göletin üstündeki köprüyü geçmeden de tapınağı gezmeye gelmiş yerel kıyafetli çocukları gördük. Ben 10 Usd.’a Angkor hakkında bir kitap aldım.



Öğle yemeği için Café Indochine Restaurant’a gittik. Menü Klası̇k Hindiçin Set Menü diye adlandırılıyordu. 3,75 Usd.’a ismi de Angkor olan Kamboçya birası içtim.

Menü:

Başlangıç

Satay Kebapları

Cafe Indochine soslu tavuk ve dana eti

Ana Yemek

Hindistan Cevizi Sütünde Sebzeler

Kamboçya Baharat Çorbası

Kampot Karabiberli Kızarmış Tavuk

Buharda Pişirilmiş Yasemin Pirinci

Tatlı

Romlu alevli Muz

 



Öğleden sonra Kmer İmparatorluğu'nun son başkenti Angkor Thom’u [4] ziyaret etmek üzere yola çıktık.  Angkor antik alanı içerisinde yaklaşık 9 km² alanı kaplayan bu muhteşem şehir 12. yüzyılın sonlarında kral VII. Jayavarman tarafından kurulmuş. Kentte bulunan yazıtlardan birisi Jayavarman'ı damat, kenti ise onun gelini olarak tanımlıyormuş. Kentin içinde daha önceki dönemlerden kalanların yanı sıra kral Jayavarman ve daha sonra gelen kralların yaptırdığı birçok anıt bulunmakta.



İlk olarak günümüze kadar en sağlam şekilde gelen Güney Kapısı ya da Tonle Om Kapısı [5] önündeki köprüde aracımızdan inerek şehre muhteşem bir köprü ve kapıdan yürüyerek girdik. Köprünün her iki yanı yedi başlı efsanevi yılan Naga’nın gövdesini taşıyan 54 adet taş devler Devalar ve Asuralar tarafından korunuyor. Diğer dört kapıda olduğu gibi, üç başlı filler 3,5 m genişliğinde ve 7 m yüksekliğindeki girişin her iki yanında hortumlarıyla aşağıdaki sulardan lotuslar çıkarmakta ancak dişleri zamana yenik düşmüş.

 


Tekrar otobüs ile devam edip Bayon tapınağına [6] vardık. Kapı girişindeki tabelada yazanlar ekte. [7] Biz Bayon tapınağına batı kapısından girdik. Saat yönünün tersine dolaşmaya başladık. İlk duvarlarda ki kabartmalarda ormanda yürüyen bir ordu ve Khmer savaşları vardı. Köşeden tapınağın ilk bahçe kısmına girdik. Taş yüzler her yerden siz bakıyor. Buradan yine dış duvarların güney kısmına geçtik. Buradaki kabartmalar üç kat yapılmış. Birinde bir pazarı, açık havada yemek pişirmeyi, avcıları, çocuklarla ve bir sakatlarla ilgilenen kadınları tasvir eden sivil yaşamdan sahneler bulunmakta idi. Devamında ise Tonle Sap'ta Khmer ve Cham kuvvetleri arasında gerçekleşen bir deniz savaşı ve gemiler vardı. Tapınağı güney köşesindeki kütüphane binasını gördük. Doğu duvarlarında yürüyen ordu ve Cham’larla savaş sahneleri vardı. Devam edip Doğu kapısına geldik. Buradaki giriş çok geniş ve düz taşlarla döşenmiş idi. Yanlarda korkuluk olarak yedi başlı yılanlar ve gövdeleri duruyor. Doğu kapısından içeri girildiğinde karşınıza yine oturan bir Buda heykeli geliyor. Burada bulunan tabelada yazanlar ekte. [8]  Devam edip tapınağın ana ekseninin tam ortasından geçtik ancak yol gösteren ip şeritler olmasa taş ve sütun labirentinin içinde kaybolma olasılığımız fazla idi. Hava benim için yine fazla rutubetli idi. Sonunda tapınağın geldiğimiz batı kapısına ulaştık. Grup duvar kenarında oturmuş tapınağı ve maymunlarını seyrediyorlardı. Bir köşede yerel insanlar tapınakla fotoğraf çektiriyordu.



Tekrar küçük otobüslere binerek Antik Kraliyet Sarayı ve Filler terasının [9] olduğu bölüme geldik. Antik Kraliyet Sarayı'ndan geriye Filler terası, giriş kapıları (gopura), kraliyet göletleri, küçük tapınaklar ve Phimeanakas tapınağı hayatta kalırken, Kraliyet Konutu da dahil olmak üzere binaların çoğu ahşaptan inşa edildiği için uzun zaman önce yok olmuş. Filler Terası, kralın askeri geçit törenlerini izlediği, misafirleri karşıladığı, halka açık kutlamaların ve fil dövüşlerinin yapıldığı bir platform imiş. Zafer Kapısı'ndan giren ve savaştan dönen askerler burada kral tarafından denetlenirmiş. 12. yüzyılın sonunda Jayavarman VII tarafından inşa edilmiş olan platform 350 m. uzunluğunda yer yer 1 m. ve 2,5 m. yüksekliğinde. Biz ilk merdivenle 1 m.’lik ön duvarlarında ayakta duran, ellerini platformu taşır gibi kaldırmış Asuralar ve Devalar olan Filler terasının ortasındaki haç şeklindeki giriş platformuna çıktık. Burada bizi ayakta duran ağzı açık aslanlar karşıladı. Sonra tekrar basamaklarla aşağı inip giriş kapısına girdik. Binanın içinden geçtikten sonra arka tarafta uzakta Phimeanakas Tapınağını [10] gördük.



Geri dönüp ilk geldiğimiz merdivenlerden zemine inip Filler terasının önünden yürümeye başladık. Burada platformun duvarlarında, ayaklarında yedi başlı Nagaları (Hinduizm ve Budizm’de yer alan büyük bir yılan şeklinde betimlenen ilahi canlı) tutan ve havaya kaldırdıkları elleri ile platformu taşıyan Garudaları (kuş ve insan melezi yaratık )gördük. Merkezi merdiven ve haç formunun sağında ve solunda iki daha küçük merdiven bulunmakta. Bu merdivenlerinin her iki tarafında üç başlı Airavata'dan (efsanevi fil) yer alıyor. Duvarlarda sıralanan fil oymalarını yakından incelediğinizde hepsinin birbirinden farklı ve farklı aktiviteler gerçekleştirdiğini fark ediyorsunuz.



Kuzey Büyük Merdivene ve Cüzzamlı Kral terasına [11] gelince duvarlar arasında 8 m. yüksekliğinde duvarlarla çevrili bir koridora giriyorsunuz. Burası tam bir öteki dünya. İçeride tüm duvarlar boyunca sayısız apsara (dansçılar veya göksel periler) ve şeytani ifadeli figürler dolu. Merdivenle Cüzzamlı Kralın olduğu platforma tırmandım. Bazıları bunun ölüm tanrısı Yama olduğuna inanırken, diğerleri efsaneye göre cüzzamdan ölen Khmer hükümdarı Yasovarman olduğuna inanmakta imiş. Platformun üzerinde gerçeği Phnom Penh'deki Ulusal Müze'de bulunan Kral Laing'in replika bir heykeli ve onu çevreleyen hasar görmüş dört kadın görevli heykeli bulunmakta. Koridoru o kadar beğendim ki tekrar geçip figürleri inceledim. O kadar güzel ki yapan insanlara saygı duyuyorsunuz. Terasın ön duvarları da yaklaşık 8 m. yüksekliğinde ve 7 figür sırası var. İnsan nereye bakacağını şaşırıyor.



Çok terledim. Dışarısı sıcak ve nemli, midibüsler ise klima ile aşırı soğutuluyor bu nedenle hasta olmaktan korkuyorum. Tekrar araçlarla bu sefer yine bir başka meşhur tapınak Ta Prohm’a [12] gittik. Tapınak, Lara Croft: Tomb Raider (2001) filmindeki yer alması nedeniyle “Tomb Raider Tapınağı” veya “Angelina Jolie Tapınağı” olarak anılmakta. Tabela’da yazanlar ekte. [13] Koruma ve restore etme çabaları 20. yüzyılın başlarında başladığında, büyük ölçüde bulunduğu gibi bırakılmasına karar verilmiş. Ormanla iyi şekilde kaynaşmış, ancak henüz onun bir parçası haline gelmemiş olması bu kararda etken olmuş. Biz tapınağa batı tarafından girdik, çevrede çok yüksek ağaçlar vardı. Kapıdan girdikten sonra, yaklaşık 60 hektar büyüklüğünde geniş bir orman arazisiyle karşılaşıyorsunuz ve merkezdeki kutsal alana giden bir patika var. Tapınağa hizmet eden sakinlerin muhtemelen zaman içinde kaybolmuş ahşap konutlarda yaşadıkları yer imiş bu geniş alan. Solda bir kerevet üzerinde Vietnam müzikleri yapan bir grup sizi karşılıyor. Patikayı takip ettiğinizde, orijinal taş köprünün üstünü örten ahşap bir köprü ile geçilen ilk hendeğe geliyorsunuz. Köprüyü geçince bir kapı sizi karşılıyor onu geçince asıl tapınağın kapısı görünüyor. Burası haç planlı naga korkuluklu bir alan. Kapının solundan dış bölümden yürümeye başlıyoruz. Tapınağın çelik konstrüksiyonlarla desteklendiği yerler, yıkıntılar, ağaçların duvarları sardığı bölümler görünmeye başlıyor. Ağaçların ipek-pamuk ağacı-Kapok ağacı, boğucu incir ve altın elma olduğu söyleniyor. Alandaki tabelaların birinde ise  Chambak - irvingia malayana Olive.ex. Benn. Simaroubaceae yani yabani badem veya havlayan geyik mangosu yazıyor. İncir, banyan ve kapok ağaçları devasa köklerini taşların üzerine yaymış, dalları ve yaprakları yapıların üzerinde bir çatı oluşturmuş, gövdeleri taş sütunların arasında kıvrılıyor. Devam edip ikonik ağaç görüntüsünün olduğu alanlardan ilkine geliyoruz. Ağaç sanki bir yarasanın kolları gibi binayı sarmış. Burası doğu kapısının arkasına denk geliyor. Burada sırayla fotoğraf çektiriyoruz.



Sonra tapınağın içine girip ortadaki başı olmayan heykeli görüyoruz. Binanın her yanı ağaçlar tarafından sarılmış içi de tam bir labirent. Tapınağın bir çok kısmı çökmüş ve ağaçla kaplanmış olduğundan nereye girdik nereden çıktık karıştırdık. Yine binaların üzerine çökmüş birkaç ikonik ağaç görüntüsünü fotoğrafladık. Sadece ben değil herkes terden sırılsıklam oldu. Bir tanıtımda şöyle yazıyordu: Ta Prohm'un harabe hali, keyifle incelenen ve pişmanlıkla ayrılınan bir güzellik halidir. Çok doğru. Tekrar girdiğimiz kapıya geri dönerek turumuzu tamamladık.



Otele geri dönüp günün yorgunluğunu turdan Niyazi ağbi ile beraber otelin jakuzili havuzunda çıkardık. Ancak bugünkü nem ve soğuk araçlar bana iyi gelmedi vücudum düşmeye başladı hasta oldum.



Akşam yemeği için Crystal Angkor Restaurant’a gittik. Bu akşam Apsara dans gösterisi eşliğinde akşam yemeğimizi yedik. Khmer ritüellerini gördüğümüz bu dans, klasikleşmiş mitler ve dini hikayeleri konu alan figürlerle bize farklı görsel tatlar sundu. Yapılan dansların anlamı ekte. [14]

Menü

Cristal Angkor - Batı Set Menüsü

Ekmek Ve Tereyağı

Nar Salatası (Karışık Salata, Tatlı Salatalık, Elma, Rıp Mango, Nar)

Çorba (Balkabağı Kremalı Çorba)

Ana Yemek (Fırında Kızarmış Tavuk, Kırmızı Biberli Kremalı Sos ile)

Tatlı (Dondurma )

 

Ben bir Cambodia markalı bira içtim. 3,5 Usd. Ödedim. Tekrar otele dönüp istirahate çekildik.

 

 

  

 NOTLAR:

 

[1] Angkor Wat: Khmer İmparatorluğu, yaklaşık 900 yıl önce, tam da Hinduizm’den Budizm’e dini bir geçiş başlarken, Angkor tapınaklarını Kamboçya’nın yemyeşil ormanlarının ortasında inşa etti. Yoğun, nemli bir ormanın ortasında ateşli bir rüya gibi görünen Angkor Wat; zarif ve yüksek kuleleri, kapalı galerileri ve havadar avluları, süslü yürüyüş yolları ve karmaşık kabartma oymalarıyla yükselen, görkemli bir taş şehir. Kuzeybatı Kamboçya’da bir göl olan Tonle Sap’ın kıyısında yer alan bu tapınak kompleksi, antik Khmer İmparatorluğu’ndan kalma yaklaşık 900 yıllık bir kalıntı. Bölgede günümüze ulaşmış yüzlerce tapınak arasında bu uçsuz bucaksız kompleks, Kamboçya’nın şüphesiz en ünlü kutsal alanı – günümüzde ülkenin milli bayrağında yer alıyor – ve haklı olarak saygı görüyor. Binden fazla yapıdan oluşan ve yaklaşık 162 hektarlık bir alanı kaplayan bu kompleks, dünyanın en büyük dini yapısı ve insanlığın kültürel harikalarından biri. Angkor Wat’ın inşasına 12. yüzyılın ilk yarısında Khmer kralı II. Suryavarman tarafından başlandı. Muhtemelen kralın kendisi için bir cenaze tapınağı olarak hizmet etmesi amaçlanmıştı. Hinduizm’den büyük ölçüde etkilenen, adı Khmer’de “tapınak şehri” anlamına gelen site, orijinal olarak Vrah Visnuloka (“Vishnu’nun kutsal konutu”) olarak adlandırılıyordu ve üç Hindu tanrısına adanmıştı: adaşı Vishnu, Shiva ve Brahma. Kompleksin birçok oyma süslemesinde bu Hindu tanrıları görülebilir. Yapının en göze çarpan mimari özelliği, kademeli katmanlar üzerine inşa edilmiş konik şekilli beş kuleden (dördü köşelerde, biri ortada) oluşan merkezi beş nokta düzeni. Sıra sıra nilüferler, tanrıların mesken yeri ve evrenin merkezi olan Meru Dağı’nın zirvelerini simgeleyen tepeye yakın bir noktaya doğru sivriliyor. Gerçekten de Angkor Wat, kozmosun dünyevi bir modeli olarak tasarlanmıştı – yaklaşık 60 metre yükselen merkez kulesi ile evrenin taştan minyatür bir kopyası. Dış duvar, dünyanın ucundaki dağlara karşılık geliyor; çevreleyen 5 kilometrelik hendek ise, onların ötesindeki okyanusları simgeliyor. 188 metrelik bir köprüyü geçerek ve ardından tapınağa giderken üç galeriden geçerek alana ulaşılıyor. Hindu tanrılarını ve antik Khmer sahnelerini temsil eden kabartma heykellerin yanı sıra iki Sanskrit destanından bölümlerle kaplı: Mahabharata ve Ramayana. 9. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar gelişen Khmer’in hükümdarları, günümüz Myanmar’ından (Burma) Vietnam’a kadar Güneydoğu Asya anakarasının büyük bir kısmına yayılan genişleyen, refah ve sofistike bir imparatorluğu yönettiler. Nehir yolları ve yükseltilmiş yollardan oluşan bir ağ ile birbirine bağlanmıştı. Bu dönemde tarımsal üretim, belki de sözde Orta Çağ Sıcak Dönemi’ndeki daha yüksek sıcaklıklar ve besleyici yağmurlar sayesinde gelişti. Angkor Wat tapınak kompleksi, imparatorluğun doğuşundan bu yana ayrıntılı inşaat projelerinin (bugüne kadar Angkor Wat’a bakan 9. yüzyıldan kalma Phnom Bakheng tapınağı dahil) odak noktası olan antik Khmer başkenti Angkor’un yanında inşa edildi. 12. yüzyılda, II. Suryavarman yönetiminde Angkor Wat üzerindeki çalışmalar ilerledikçe, Khmer topraklarında Hinduizm’den Budizm’e doğru bir dini geçiş yoğunlaşıyordu. Budizm, Hinduizm ile uzun yıllar barış içinde bir arada yaşadı. Kamboçya’ya ilk olarak 5. yüzyılda, Kamboçya tarihi üzerinde önemli bir etkiye sahip bir kültür olan Hindistan’dan tüccarlar ve misyonerler tarafından getirildi: Hindistan zaten Hinduizm’i bölgeye getirmişti ve Khmer dili Sanskritçe ile akrabaydı. II. Suryavarman’ın ölümünden yaklaşık 30 yıl sonra, 1881’de kral VII. Jayavarman tahta çıktı.  Krallık komşu Cham tarafından işgal edildikten sonra Khmer servetini yeniden canlandırdı ve Budizm’i devlet dini yaparak statüsünü sağlamlaştırdı. VII. Jayavarman’ın yüzünün, yakındaki Angkor Thom’daki Bayon tapınağını süsleyen birçok yüzün modeli olduğuna inanılıyor. Angkor Wat ile birlikte inşa edilen bu yeni müstahkem Khmer başkenti, Khmer gücünde yeni bir zirveye işaret ediyordu. Şehrin nüfusu o zamanlar rekor olan 750.000’e yükselmişti. Angkor Wat, resmen bir Budist bölgesi olarak yeniden adandığı 1300’lere kadar bir Hindu tapınağı olmaya devam etti. Budistlerin Hinduizme karşı hoşgörüsüne uygun olarak, Budist heykelleri eklenmesine rağmen, büyük kabartmalarının ikonografisi yıkılmadı veya değiştirilmedi. Bu sıralarda, Khmer İmparatorluğu, karmaşık faktörlerin bir karışımının sonucu olarak gerilemeye başladı. 1430’larda Khmer hükümdarları Angkor’un büyük komplekslerini terk ettiler ve güneyde yeni kurulan Phnom Penh’e taşındılar. Çevrenin de muhtemelen bir rolü vardı: Angkor; kapsamlı, gelişmiş bir yapay kanallar, bentler ve en büyüğü 13 km uzunluğunda ve 2.5 km genişliğinde olan Batı Baray olmak üzere rezervuarlar sistemine sahipti; ki bu, o zamanlar için dikkate değer bir hidrolik mühendislik harikasıydı. Bu ağ tarafından kullanılan su, pirinç tarlalarını sulamanın yanı sıra, dünyanın en büyük sanayi öncesi kentinde yaşayanların dörtte üçünün susuzluğunu gideriyordu. Tarihçiler, bir dizi şiddetli musonun ardından gelen kuraklığın hassas sulama altyapısını devre dışı bırakmış olabileceğine ve bu nedenle alanın yok oluşunu hızlandırdığına inanıyor. Orman, bölgeyi yeniden içine çekti ve kentsel alan kısa süre sonra yoğun bitki örtüsüyle kaplandı. Yıkılan kulelerin arasından devasa kapok ağaçları büyüdü ve gümüşi kökleri, orman ve kalıntılar bölünemez hale gelene dek sütunlar ve duvarların çevresine dolandı. Ancak bir tapınak asla terk edilmedi: Angkor Wat’ın kendisi. 14. yüzyılın sonu ile 15. yüzyılın başları arasında, kompleks yeniden yapılandırıldı ve Budist rahipler tarafından bir hac yerine dönüştürüldü. 16. yüzyılın ortalarında, Avrupalılar Angkor’a gelmeye başlamıştı – önce 1555 civarında Portekizli tüccarlar, ardından bölgede Katolikliği yaymaya kararlı misyonerler. Portekizli tüccar ve tarihçi Diogo do Couto, Kamboçya ormanının, duvarları tamamen yontulmuş taşlarla örülmüş, o kadar mükemmel ve o kadar iyi düzenlenmiş ki, neredeyse mermer gibi tek bir taştan ibaretmiş gibi görünen terk edilmiş bir şehri nasıl gizlediğini tarif ediyor. Portekizlilerden sonra İspanyol tüccarlar ve misyonerler geldi. Aralarında 1604’te “A Brief and Truthful Relation of Events in the Kingdom of Cambodia” kitabını yayınlayan Fray Gabriel Quiroga de San Antonio da vardı. Açıklaması derin bir takdir ve saygıyı ortaya koyuyor: “Şehir, denizden 170 fersah uzaklıkta, Meccon Nehri kıyısında; Nehrin sel suları ve gelgitleri, Guadalquivir’in Sevilla’da yaptığı gibi şehri kucaklıyor. Muhteşem bir şekilde inşa edilmiş… evler taştan yapılmış ve çok güzel, sokaklar boyunca çok düzenli bir şekilde düzenlenmiş ve cephelerinin ve avlularının, salonlarının ve odalarının işçiliği Romalı gibi görünüyor.“ Önümüzdeki birkaç yüzyıl boyunca, Kamboçya Güneydoğu Asya’dan, özellikle Müslüman Malaylar ve Japon Budistler olmak üzere çok sayıda tüccar aldığından, Angkor yurtdışından gelen gezginler üzerinde manyetik bir çekim yarattı. Hatta bazıları Angkor Wat’ın duvarlarına grafiti bile bıraktı (1612 ile 1632 arasına tarihlenen 14 örnek bulunuyor). Açıklamalı renkli bir plan olan Angkor’un bilinen ilk haritası, bu Japon ziyaretçilerden biri tarafından oluşturuldu. İspanyol ve Portekiz varlığı azaldı ve Hollandalılar, Kamboçya’da Hollanda Doğu Hindistan Şirketi’nin bir üssü kurdu. Temsilcilerin Angkor’u ziyaret edip etmediği bilinmiyor, ancak Angkor tapınağının ana girişinin duvarlarına boyanmış bir Hollanda gemisinin keşfi, yerel yaşam üzerindeki etkiyi kanıtlıyor. Avrupa’nın Angkor’a olan hayranlığı 19. yüzyılda hararetli bir seviyeye ulaştı. 1859’un sonlarında Fransız kaşif ve doğa bilimci Henri Mouhot, Londra Kraliyet Coğrafya Derneği’nin himayesinde Angkor’u ziyaret etti. Avrupalı koleksiyoncular için bölgeden bitki ve hayvan örnekleri toplamak üzere köpeği Tine-tine ile birlikte Nisan 1858’de Bangkok’a yelken açmıştı. Mouhot, Angkor’da üç ay geçirdi, harabeleri keşfetti, tapınakların eskizlerini çizdi ve yalnızca Angkor’un kendisi değil, Khmer halkı hakkındaki izlenimlerini de günlüklerine kaydetti: “Hâlâ Ongkor adını taşıyan eyalette… böylesine ihtişamlı kalıntılar… İlk bakışta derin bir hayranlıkla dolup taşan insan, bu devasa yapıtların yaratıcılarına, bu kadar medeni, bu kadar aydın, bu güçlü ırka ne hale geldiğini sormadan edemiyor?“

 

[2] Suryavarman II (ölümü yaklaşık 1150) Khmer (Kamboçya) imparatorluğunun dini reformcu ve tapınak inşacısı olarak tanınan kralıydı. Onun yönetimi altında dünyanın en büyük dini yapısı olan Angkor Wat tapınağı inşa edilmiştir. Suryavarman tahtta hak iddia eden rakiplerini yenerek 1113 yılında Khmer imparatorluğu üzerinde tek hakimiyet kurdu ve 50 yıldan fazla süren huzursuzluktan sonra imparatorluğu yeniden birleştirdi. Savaşçı ve hırslı olan Suryavarman, imparatorluğun sınırlarını bugünkü Tayland'ın büyük bir kısmını kapsayacak şekilde genişletti; himayesi batıda Birmanya'nın Pagan eyaletinin sınırlarına, güneyde Tayland Körfezi kıyılarına (Malay Yarımadası'nın doğu kıyılarının bir kısmı dahil) ve doğuda bugünkü Vietnam'ın güney kesimindeki Champa krallığına kadar uzanıyordu. Suryavarman, gurusu güçlü rahip Divakarapandita'nın başkanlığında 1113 yılında resmen taç giydi. Kral, en yüce Hindu tanrıları olan Vişnu ve Şiva'nın mistik kültlerini harmanlayan ve selefleri döneminde kısa bir süre gelişen Budizm yerine Vaişnavizm'i resmi din olarak ilan eden bir dini reformcuydu. Vişnu'ya adanmış olan Angkor Wat, Suryavarman'ın hükümdarlığının ilk yıllarında başlamış ve ölümünden sonraya kadar bitirilememiştir. Bir duvar ve hendekle çevrili olan yapı, Suryavarman'ı Vişnu olarak tasvir eden heykellerle süslüdür; Suryavarman askerlerini teftiş ederken, dinleyicileri kabul ederken ve bir hükümdarın diğer işlevlerini yerine getirirken gösterilmiştir. Suryavarman ayrıca Angkor Wat tarzında birkaç başka tapınağın inşasına da sponsor olmuştur. Ölümünden sonra Angkor Wat aynı zamanda onun mezarı olmuştur. 1116 yılında Suryavarman, krallığını 1128 yılında resmen vasalları olarak tanıyan Çinlilerle diplomatik ilişkilerini (9. yüzyıldan beri kesik olan) yeniden başlattı. Çin'e haraç göndererek komşu Güneydoğu Asya krallıklarının saldırılarını caydıracak güçlü bir müttefik edinmiş ve Çin'in Khmerlerin iç işlerine karışmamasını sağlamıştır. Suryavarman 1123'ten 1136'ya kadar, 939'da Çin'den bağımsızlığını ilan eden Vietnam krallığı Dai Viet'e karşı bir dizi başarısız sefer düzenledi. 1128'de Laos üzerinden Nghe An'a bir kara saldırısı girişiminde bulundu ve yenilgiyle karşılaştı. Birkaç ay sonra, Suryavarman'ın 700 gemiden oluşan filosu Tonkin Körfezi kıyısı boyunca uzun bir tacize başladı. Suryavarman, Champa Krallığı'nı bu çabalarında kendisine yardımcı olmaya ikna etti, ancak 1136'da Cham kralı Jaya Indravarman III iltica etti ve Vietnamlılarla ittifak yaptı. Suryavarman 1144 yılında Cham kralını tahttan indirdi ve ertesi yıl Champa'yı ilhak etti. Yeni bir lider olan Kral I. Jaya Harivarman yönetimindeki Chamlar, güney Vietnam'da Phan Rang yakınlarındaki Chakling'de Khmer birliklerini kesin bir savaşta yendiler. Suryavarman kayınbiraderi Harideva'yı Cham tahtına oturttu, ancak I. Jaya Harivarman onu tahttan indirdi ve tahtı geri aldı. Suryavarman 1150'de Champa'ya karşı yeni bir seferin ortasında öldü ve halkını savaştan yorgun düşmüş ve sonunda Angkor'u yakıp yıkan bir zamanların itaatkâr Chamları tarafından mağdur edilmiş bir halde bıraktı.

 

[3] Kral olarak Suryavarman II: Fotoğrafta görebileceğiniz gibi, Kral Suryavarman II tahtında tipik bir Hint oturma şekli bağdaş kurmuş olarak zarif bir şekilde oturuyor. Hindistan'daki ve Güneydoğu Asya'daki Hintleşmiş krallıklardaki geleneğe göre vücudunda güzel mücevherlerle tasvir edilmiş. Ellerinde bilezikler ve kol halkaları, bacaklarında ayak bilekleri, boynunda güzel bir kolye ve belinde bir udiyan (bel zinciri) takmış. Sağ elinde ölü bir yılan olduğuna inanılan garip bir nesne tutmakta ve bunun önemi bir gizemmiş. Kral Suryavarman II'yi çevreleyenler, uzun saplı pankahlar (yelpazeler) ve chauris (sinek kovucular) sallayan hizmetkarları. Kralın etrafındaki şemsiyeler on beş adet. Şemsiye sayısı, ordusundaki bir komutanın rütbesini gösterir. Kral, alaydaki komutanlar arasında en fazla şemsiyeye sahiptir ve bu da onun başkomutan olduğunu ima eder.

Başkomutan olarak Suryavarman II : Filin üzerinde görkemli bir şekilde duran Kral Suryavarman II, ordusunun başkomutanıdır. Sol elinde aşağıya doğru bakan bir kılıç, sağ elinde ise bilinmeyen bir nesne (muhtemelen bir silah) tutmaktadır. Önünde oturan mihmandar, Hindistan ve Güneydoğu Asya'da filleri eğitmek ve kontrol etmek için kullanılan kancalı sivri bir alet olan ankusha ile fili yönlendiriyor.

 

[4] Angkor Thom ("Büyük Şehir" anlamına gelir) Khmer İmparatorluğu'nun son ve en kalıcı başkentidir . On ikinci yüzyılın sonlarında Kral VII. Jayavarman tarafından kurulmuştur . 9 km²'lik bir alanı kaplar ve içinde daha önceki dönemlere ait birkaç anıtın yanı sıra Jayavarman ve halefleri tarafından yaptırılan anıtlar da bulunur. Şehrin merkezinde Jayavarman'ın devlet tapınağı Bayon bulunur ve diğer önemli yerler hemen kuzeyindeki Zafer Meydanı çevresinde kümelenmiştir. Bu alan Güneydoğu Asya'nın en önemli turistik mekanlarından biridir. Angkor Thom, Jayavarman VII'nin imparatorluğunun başkenti olarak kurulmuştu ve onun devasa inşaat programının merkeziydi. Şehirde bulunan bir yazıtta Jayavarman'dan damat, şehirden ise gelin olarak bahsediliyor.  Ancak Angkor Thom, bölgedeki ilk Khmer başkenti değil gibi görünmektedir. Üç yüzyıl öncesine tarihlenen Yasodharapura biraz daha kuzeybatıda yer almaktaydı ve Angkor Thom bunun bazı kısımlarıyla örtüşmekteydi. Şehirdeki en önemli erken tapınaklar eski devlet tapınağı Baphuon ve Kraliyet Sarayı'na dahil edilen Phimeanakas'tır. Khmerler Angkor Thom ve Yashodharapura arasında net bir ayrım yapmamıştır; 14. yüzyılda bile bir yazıtta daha önceki isim kullanılmıştır. Angkor Thom -büyük şehir- ismi 16. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Angkor Thom'da inşa edildiği bilinen son tapınak 1295 yılında adanmış olan Mangalartha'dır. Daha sonra mevcut yapılar zaman zaman değiştirilmeye devam etti, ancak yeni kreasyonlar bozulabilir malzemelerdendi ve günümüze ulaşmadı. Kral Borommarachathirat II liderliğindeki Ayutthaya Krallığı Angkor Thom'u yağmalayarak Ponhea Yat yönetimindeki Khmerleri başkentlerini güneydoğuya, Phnom Penh'e taşımaya zorlamıştır.  Angkor Thom 1609'dan önce terk edilmiş, erken dönem batılı bir ziyaretçi “Platon'un Atlantis'i kadar fantastik” ıssız bir şehirden bahsetmiştir. 80.000-150.000 kişilik bir nüfusu barındırdığına inanılmaktadır. Angkor Wat Şiiri 1622 yılında Khmer nazım şekliyle yazılmış ve Angkor Thom'un güzelliğini anlatmaktadır. Angkor Thom Bayon tarzındadır. Bu, yapının büyük ölçeğinde, lateritin yaygın kullanımında, şehrin her girişindeki yüz kulelerinde ve kulelerin her birine eşlik eden naga taşıyan dev figürlerde kendini gösterir. Şehir, Tonle Sap'ın bir kolu olan Siem Reap Nehri'nin batı kıyısında, nehirden yaklaşık çeyrek mil uzaklıkta yer almaktadır. Angkor Thom'un güney kapısı Siem Reap'in 7,2 km kuzeyinde ve Angkor Wat'ın girişinin 1,7 km kuzeyindedir. 8 m yüksekliğinde ve bir hendekle çevrili duvarların her biri 3 km uzunluğunda olup 9 km²'lik bir alanı çevrelemektedir. Duvarlar toprakla desteklenmiş lateritten yapılmıştır ve tepesinde bir parapet bulunmaktadır. Ana noktaların her birinde kapılar vardır ve bu kapılardan şehrin merkezindeki Bayon'a giden yollar bulunmaktadır. Bayon'un kendine ait bir duvarı ya da hendeği olmadığından, arkeologlar tarafından şehrin duvarları Bayon'un Meru Dağı'nı çevreleyen dağları ve okyanusları temsil ettiği şeklinde yorumlanmaktadır. Bir diğer kapı olan Zafer Kapısı doğu kapısının 500 metre kuzeyindedir; Zafer Yolu doğu yoluna paralel olarak Bayon'un kuzeyindeki Zafer Meydanı'na ve Kraliyet Sarayı'na kadar uzanmaktadır. Siem Reap merkezine yaklaşık 30 dakika uzaklıktadır. Ana yapıya sonradan eklenen şehir kapılarındaki 23 metrelik kulelerin yüzleri Bayon'unkileri andırmakta ve aynı yorumlama sorunlarını ortaya çıkarmaktadır. Bunlar kralın kendisini, bodhisattva Avalokiteshvara'yı, imparatorluğun ana noktalarının koruyucularını ya da bunların bir kombinasyonunu temsil ediyor olabilir. Her kulenin önündeki hendekten bir geçit geçmektedir: bunların solunda bir sıra deva, sağında ise asuralar vardır ve her sıra bir naga tutmaktadır. Bu, Angkor'da popüler olan Süt Denizi'nin Çalkalanması efsanesine bir gönderme gibi görünmektedir. Bayon'un tapınak dağı ya da belki de kapının kendisi o zaman etrafında çalkalanmanın gerçekleştiği eksen olacaktır. Nagalar aynı zamanda insanların dünyasından tanrıların dünyasına (Bayon) geçişi temsil ediyor ya da koruyucu figürler olabilir. Geçitlerin kendileri 3,5'a 7 m'dir ve başlangıçta ahşap kapılarla kapatılmış olmalıdır. Güney kapısı, turistler için şehrin ana girişi olduğundan şu anda en sık ziyaret edilen kapıdır. Şehrin her köşesinde bir Prasat Chrung -kum taşından inşa edilmiş ve Avalokiteshvara'ya adanmış köşe tapınağı bulunmaktadır. Bunlar merkezi bir kule ile haç biçimindedir ve doğuya doğru yönlendirilmiştir. Şehrin içinde, suyun kuzeydoğudan güneybatıya doğru aktığı bir kanallar sistemi vardı. Surların çevrelediği arazinin büyük kısmı, kentin seküler binaları tarafından işgal edilmiş olmalıydı ki bunlardan geriye hiçbir şey kalmamıştır. Bu alan şimdi ormanla kaplıdır. Büyük Angkor harabelerinin çoğunda, Hinduizm'in mitolojik hikayeleri ve destansı şiirlerinden çeşitli tanrıları, tanrıçaları ve diğer dünyevi varlıkları tasvir eden geniş kabartma sergileri vardır. Bu resimlerin arasına filler, yılanlar, balıklar ve maymunlar gibi bilinen gerçek hayvanların yanı sıra Çin sanatında bulunan stilize edilmiş, uzatılmış yılanlara (ayaklı ve pençeli) benzeyen ejderha benzeri yaratıklar da yerleştirilmiştir. Ancak Ta Prohm kalıntıları arasında, büyük bir taş girişin yakınında, “batı girişinin güney tarafındaki pilastrlar üzerindeki yuvarlakların tasarım açısından sıra dışı olduğu” görülebilir. Görülenler domuzlar, maymunlar, mandalar, horozlar ve yılanlar gibi çeşitli yaygın hayvanları tasvir eden yuvarlaklardır. Yuvarlaklar arasında mitolojik figürler yoktur, dolayısıyla bu figürlerin on ikinci yüzyılda eski Khmer halkı tarafından yaygın olarak görülen hayvanları tasvir ettiği sonucuna varılabilir.

 

[5] Angkor Thom'un Güney Kapısı ya da Tonle Om Kapısı, Angkor Thom'un 8 metre yüksekliğindeki laterit duvarlarından geçişi sağlayan 12. yüzyıla tarihlenen beş antik kapıdan biridir. Diğer kapılar Batı Kapısı (Thvear Ta Kev), Kuzey Kapısı (Thvear Ta Nok), Zafer Kapısı (Thvear Chey) ve Doğu Kapısı'dır (Ölüler Kapısı veya Thvear Khnoch).  Angkor Thom'a yaklaşırken sizi ilk olarak, çok kollu ve çok başlı bir dev tarafından tutulan yedi başlı bir Naga'nın (efsanevi yılan) devasa bir taş oymasıyla başlayan bir naga korkuluğu tarafından her iki taraftan kuşatılan 100 m genişliğindeki hendeği geçen büyük geçit karşılar. Her iki tarafta da Naga yılanının gövdesini çeken 54 taş dev bulunmaktadır. Devler bir tarafta ince oval gözleri ve rahat gülümsemeleriyle Deva'ları temsil ederken, diğer tarafta yuvarlak şişkin gözleri ve asık suratlarıyla Asura'ları tasvir etmekte ve birlikte yaşamın dinamizmini oluşturan kutupsal güçler olan iyi ve kötü arasındaki sonsuz bir çekişmeyi temsil etmektedir. Diğer dört kapıda olduğu gibi, üç başlı filler 3,5 m genişliğinde ve 7 m yüksekliğindeki girişin her iki yanında hortumlarıyla aşağıdaki sulardan lotuslar çıkarmaktadır. Dişleri zamana yenik düşmüş. Bu üç başlı fil, Airvata, Angkor Wat'ın kabartmalarında da görülebilir, antik çağlar boyunca lentolarda tanrı Indra'yı desteklerken tasvir edilmiştir ve ayrıca yakındaki Filler Terası'nın önemli bir özelliğidir. Fillerin üzerinde üç figür yer almaktadır: İki deva tarafından kuşatılmış bir erkek, birçokları tarafından kutsal vajrayı (şimşek) tutan kral Jayavarman VII'nin tasviri olarak düşünülmektedir; iki yanında da Indradevi ve Jayarajadevi adında iki kraliçesi bulunmaktadır. İndra ve eşlerinin üçlüsünün üzerinde yükselen girişin her iki yanında dua eden bir sıra devata, bunların üzerinde de her yönü işaret eden dört büyük ve güzel oyulmuş yüz vardır. Yüzlerin arasında, bölgenin güzel yerli asmalarını taklit eden uzun saç buklelerine sahip tekil devatalar yer almaktadır. Dört büyük yüzün bazılarınca ya kral Jayavarman VII, Avolikiteshvara ya da Brahma'nın bir tasviri olduğuna inanılmaktadır. Yerel olarak ikincisi olduğu düşünülmektedir. Bayon'un gülen yüzleri gibi, bu da araştırmacılar arasında çözülemeyen bir nokta. Bu dört devasa gülümseyen yüzün alnında elmas şeklinde bir diadem, ortasında amblemi olan süslü bir taç/tiara ve ikonik büyük süslü küpeler bulunmaktadır. Bazı yüzlerin uçlarında kıvrılan düzgün bir çizgi halinde bıyık varmış gibi görünüyor, ancak bunlar sadece dudakların dış çevresinin kalıntıları olabilir. Dört yüzün tepesinde üç kule prasat (tapınak) yer alır; en yüksek olan merkez kule, lotus çiçeği tacına ve kulesine ulaşmadan önce her iki yanında sahte kapılar ve görünüşte süslü lentolar ve alınlıklarla üç sahte seviye ile yükselir.

 

 

[6] Bayon, Kamboçya'daki Angkor'da bulunan Budizm ile ilgili zengin bir şekilde dekore edilmiş bir Kmer tapınağıdır. Kral Jayavarman VII'nin devlet tapınağı olarak 12. yüzyılın sonlarında veya 13. yüzyılın başlarında inşa edilmiştir Bayon Jayavarman'ın başkenti Angkor Thom'un merkezinde yer almaktadır.

Bayon'un en belirgin özelliği, üst terastan çıkıntı yapan ve merkezi zirvesinin etrafında kümelenen çok sayıda kulenin her tarafında, muhtemelen Kral Jayavarman VII'nin yüzü model alınarak yapılmış olan çok sayıda sakin ve gülümseyen taş Brahma yüzüdür. 

Tapınağın kulelerindeki 216 devasa yüzün diğer heykellere olan benzerliği, birçok akademisyenin yüzlerin Jayavarman VII'nin kendisinin temsilleri olduğu sonucuna varmasına yol açmıştır.

Dış galerinin dış duvarı, Angkor Khmer'in günlük yaşamından tarihi olayları ve sahneleri tasvir eden bir dizi kabartmaya sahiptir. Kendi başlarına oldukça ayrıntılı ve bilgilendirici olsalar da, kabartmalara herhangi bir epigrafik metin eşlik etmemektedir ve bu nedenle hangi tarihi olayların tasvir edildiği ve farklı kabartmaların varsa nasıl ilişkilendirildiği konusunda önemli bir belirsizlik vardır.  Doğu gopuradan saat yönünde, konular şunlardır:

·         Güney galerisindeki bir sahnede deniz savaşı tasvir ediliyor; bu bölümde bir teknedeki Cham  savaşçıları ve suda ölü Khmer savaşçıları gösteriliyor.

·         Doğu galerisinin güney kısmında yürüyen bir Khmer ordusu (bazı Çinli askerler de dahil), müzisyenler, atlılar ve fillere binmiş subaylarla birlikte, erzak arabaları tarafından takip edilmektedir.

  • Yine doğu galerisinde, avluya açılan kapının diğer tarafında, Angkor evlerini tasvir eden ev sahnelerinin izlediği başka bir alay var; bu evlerin bazı sakinleri Çinli tüccarlar gibi görünüyor;

·         Güneydoğu köşesindeki pavyonda kuleler, apsaralar ve bir lingam ile bitmemiş bir tapınak sahnesi;

·         Güney galerideki pazar sahnesi malların tartılmasını gösteriliyor; balıklar ise yukarıda gerçekleşen bir deniz savaşına ait.

·         Güney galerinin doğu kısmında, Tonle Sap'ta Khmer ve Cham kuvvetleri arasında gerçekleşen bir deniz savaşı, bunun altında bir pazar, açık havada yemek pişirme, avcılar ve çocuklarla ve bir sakatla ilgilenen kadınları tasvir eden sivil yaşamdan daha fazla sahne bulunmaktadır;

·         Yine güney galeride, avluya açılan kapının ardında, aralarında bir Çin gemisinin de bulunduğu tekneler ve balıkçıların yer aldığı bir sahne, altında bir horoz dövüşü tasviri; ardından prensesler, hizmetkârlar, sohbet eden ve oyun oynayan insanlar, güreşçiler ve bir yaban domuzu dövüşünün yer aldığı bazı saray sahneleri; Daha sonra Cham savaşçılarının teknelerden inerek vücutları sarmal halatlarla korunan Khmer savaşçılarıyla çarpıştığı bir savaş sahnesi, ardından Khmerlerin savaşa hakim olduğu bir sahne ve ardından Khmer kralının tebaasıyla zafer şölenini kutladığı bir sahne;

·         Güney galerisinin batı kısmında, hem Khmerleri hem de Chamları, filleri, büyük bir arbalet ve mancınık gibi savaş makinelerini içeren bir askeri alay;

·         Batı galerisinin güney kısmında, tamamlanmamış kabartmalar ormanda yürüyen bir orduyu, ardından Khmer grupları arasındaki tartışmaları ve savaşları göstermektedir;

·         Batı galerisinde, avluya açılan kapının ardında, Khmer savaşçıları arasındaki bir çarpışmayı betimleyen bir sahne, ardından savaşçıların devasa bir balığın küçük bir geyiği yuttuğu bir havuzun önünden diğerlerini kovaladığı bir sahne; ardından kralın bir filin üzerinde durduğu ve kutsal alev sandığının önünden geçtiği bir kraliyet alayı;

·         Kuzey galerinin batı kısmında, yine tamamlanmamış, atletler, hokkabazlar ve akrobatlar, bir hayvan alayı, bir ormanda oturan münzeviler ve Khmer ve Cham güçleri arasında daha fazla savaş içeren bir kraliyet eğlencesi sahnesi;

·         Kuzey galeride, avluya açılan kapının ardında, Khmerlerin sık saflar halinde ilerleyen Cham askerlerinden kaçtığı bir sahne;

·         Kuzeydoğu köşesindeki pavyonda, yürüyen bir başka Khmer ordusu;

·         Doğu galerisinde, her ikisi de filler tarafından desteklenen Khmer ve Cham kuvvetleri arasında bir kara savaşı: Khmerler kazanıyor gibi görünüyor.

 

Dış galeri, içinde iki kütüphanenin (doğu girişinin her iki yanında birer tane) bulunduğu bir avluyu çevrelemektedir. Avluda başlangıçta 16 şapel bulunmaktaydı, ancak bunlar daha sonra Hindu restorasyoncu Jayavarman VIII tarafından yıktırılmıştır.

 

İç Galeri: Mitolojik Olayların Tasvirleri:

İç galeri zemin seviyesinden yükseltilmiştir ve orijinal haç şeklinin daha sonra kare şeklinde doldurulmasıyla iki kat köşelere sahiptir. Jayavarman VIII'in sonradan eklediği kabartmalar, dış galeridekilerle tam bir tezat oluşturmaktadır: İç galerinin sunduğu daha küçük tuvaller, savaşlar ve tören alaylarından ziyade, çoğunlukla Hindu mitolojisinden sahnelerle süslenmiştir. Tasvir edilen figürlerden bazıları Siva, Vişnu ve Brahma, Hinduizm'in trimurti ya da üçlü tanrısının üyeleri, Apsaralar ya da göksel dansçılar, Ravana ve Garuda'dır. Bununla birlikte, bazı panellerin neyi tasvir ettiği ya da birbirleriyle ilişkileri konusunda kesinlik yoktur. Örneğin doğu gopuranın hemen kuzeyindeki bir galeride, bir tanrıçanın bir dağın içinden kurtarılması ya da Cham istilacılarının ikonoklazm eylemi olarak açıklanan iki bağlantılı sahne görülmektedir. Bir başka panel dizisi, çıplak elleriyle devasa bir yılanla savaşan, ardından kadınlar tarafından elleri muayene edilen ve son olarak yatakta hasta yatan bir kralı göstermektedir; bu resimler, savaştığı bir yılanın zehrinden cüzzam hastalığına yakalanan Cüzzamlı Kral efsanesiyle ilişkilendirilmiştir. Daha az belirsiz olan tasvirler ise bir Vişnu tapınağının inşası (batı gopuranın güneyi) ve Süt Denizinin Çalkalanması (batı gopuranın kuzeyi) tasvirleridir.

 

Üst Teras: Lokesvara'nın 200 Yüzü

İç galeri, bir kat daha yükseltilmiş olan üst teras tarafından neredeyse doldurulmuştur. İç galeri ile üst teras arasında boşluk olmaması, araştırmacıların üst terasın tapınağın orijinal planında yer almadığı, ancak kısa bir süre sonra tasarımda yapılan bir değişikliğin ardından eklendiği sonucuna varmalarına yol açmıştır. Başlangıçta Bayon'un tek katlı bir yapı olarak tasarlandığı, bu açıdan Ta Prohm ve Banteay Kdei'deki kabaca çağdaş temellere benzediği düşünülmektedir.

 

Üst teras, Bayon'un her biri iki, üç veya (en yaygın olarak) dört devasa gülümseyen yüzü destekleyen ünlü “yüz kulelerine” ev sahipliği yapmaktadır. Merkezi kulenin kütlesine ek olarak, daha küçük kuleler iç galeri boyunca (köşelerde ve girişlerde) ve üst terastaki şapellerde yer almaktadır. “İnsan nerede dolaşırsa dolaşsın,” diye yazar Maurice Glaize, ‘Lokesvara'nın yüzleri onları takip eder ve çoklu varlıklarıyla onlara hükmeder.’

 

Kule ve yüz sayılarına bir anlam yükleme çabaları, kulelerin inşaat sırasında eklenmesi ve yıpranma nedeniyle kaybolması nedeniyle bu sayıların zaman içinde sabit kalmaması durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Bir zamanlar tapınak 49 kuleye ev sahipliği yapıyordu; şimdi ise sadece 37 kule kalmıştır. Yüz sayısı yaklaşık 200'dür, ancak bazıları sadece kısmen korunmuş olduğundan kesin bir sayım yapılamamaktadır.

 

Merkez Kule Ve Kutsal Alan

İç galeri gibi, orta kule de başlangıçta haç şeklindeydi ancak daha sonra içi doldurularak dairesel hale getirilmiştir. Yerden 43 metre yükselmektedir. Tapınağın kurulduğu dönemde başlıca dini imge, merkezi kulenin kalbindeki kutsal alanda bulunan 3,6 m boyundaki Buda heykeliydi. Heykel, Buda'yı yılan kral Mucalinda'nın alevli başlığıyla dış etkenlerden korunmuş bir şekilde meditasyonda otururken tasvir ediyordu. Hindu restorasyoncu hükümdar Jayavarman VIII döneminde, figür kutsal alandan çıkarılmış ve parçalara ayrılmıştır. 1933'te bir kuyunun dibinden çıkarıldıktan sonra tekrar bir araya getirildi ve şimdi Angkor'da küçük bir pavyonda sergileniyor.

 

 

[7] Bayon'un çok sayıda sembolik işlevi vardır. Surlarla çevrili Angkor Thom şehriyle ilişkisi düşünüldüğünde, etrafında Vasuki yılanının dolandığı “Süt Denizinin Çalkalanması ”na hizmet eden önemli bir dağdır. Bu, tanrıların ve şeytanların kullandıkları ve döndürmek için gösterdikleri çabayla (şehrin beş kapısındaki her geçitte gösterildiği gibi) suyun derinliklerinden “Ölümsüzlük İksiri ”nin geldiği kemerdir. Bu şekilde Yashodhara şehri, dört yıllık Cham işgalinin (1177-1181) ardından, o zamanki ölümsüz şehir gibi görkemli bir şekilde yeniden doğmuştur. Bayon kendi içinde, yapımından sorumlu kral Jayavarman VII'nin adını yansıtan “Jayabuddhamahānatha” adlı Näga'nın altında oturan Buddha için inşa edilmiş bir Mahāyāna Budist tapınağıdır. Bu heykel din değişikliği nedeniyle sorunlar yaşamıştır. Bugün Zafer Bulvarı kapısının yanındaki “Vihear Prampil Lveng” pagodasına yerleştirilmiştir. Bayon, krallığın tüm enerjilerine maddi bir bağlam kazandırmaktadır. Çok sayıda şapeldeki taşların üzerine kartuşlar içinde kazınmış yazıtlar, farklı eyaletlerin tanrılarının burada barındırıldığını ve bazen de içindeki heykellerle temsil edilen basit yerel ilahların bulunduğunu göstermektedir. Anıt birçok özelliğiyle dikkat çekicidir. Yüzlerle çevrili kuleler, birçok tartışma ve münazaraya neden olan ve yazar ve şairlerin yaratıcılığını besleyen “esrarengiz” terimini hak etmiştir. Bugün çatısız olan dış galerilerin neredeyse tamamının duvarlarında kabartmalar bulunmaktadır.

Çinliler birçok yerde karşımıza çıkmaktadır; piyadeler, eşleri Khmer kadınları olan dükkân sahipleri ve teknede sarhoş dans eden bir grup oluşturmaktadırlar. Diğer kabartmalarda ise pazar yerindeki küçük tezgâhlar, yol çizen inşaat işçileri, şişte balık hazırlayan kadınlar ve kim bilir hangi hastalıktan muzdarip kadınlar görülmektedir - bu kadar çeşitli sahneler halkın günlük yaşamını etkili bir şekilde tasvir etmektedir. “

 

[8] Bayon Tapınağı 3. Teras

Bayon Tapınağı, Mahayana Budizmi'nde Angkor Thom şehri tarafından temsil edilen evrenin çekirdeği Meru Dağı'nı simgeleyen ilk tapınak dağıdır. Bayon tapınağının yaklaşık 14 m. yüksekliğindeki üçüncü terası, Mahayana Budizmi'nin Khmer dilinde “Yon” anlamına gelen “MANDALA” şeklinde inşa edilmiştir. Genellikle tapınağın merkez kulesi “Yon ”un göbeğidir ve tanrının ana heykellerinden birini barındırır. Bayon Tapınağı için, “Jaya Buddha Mahanath” adlı Naga tarafından korunan Bouddha heykelimiz var. Jayavarman VII'nin hükümdarlığından sonra, Brahmanizm ulusun ilk dini olmaya geri döndüğünde, Bayon Tapınağı ve diğer Mahayana Budist tapınakları Brahmanik anıtlara dönüştürülmüştür. Muhtemelen Jaya Buddha Mahanath'ın ibadetini kaybetmesinin ve Bayon tapınağının merkez kulesindeki 14 m. derinliğindeki kuyuya atılmasının ana nedenlerinden biri budur. 1933 yılında Jaya Buddha Mahanath heykelinin parçaları, Fransız arkeolog Georges TROUVE tarafından merkez kulenin yapısını kazarken kuyunun dibinde keşfedilmiştir. Bu parçalar bir araya getirilmiş ve restore edilmiştir. Kral Sisowath Monivong'un girişimiyle 17 Mayıs 1934 tarihinde restore edilen heykel yeniden kutsandı ve Bayon tapınağının kuzeydoğusunda yer alan “Vihea Bram Pi Lveang” tapınağının bodrum katında ibadete açıldı. “Yon “un merkezi diğer tanrılara adanmış sekiz kule ile çevrilidir ve dış katman dört ana yönün konumlarına paralel duran dört kuleden oluşur. Kapı direkleri üzerindeki yazıtlara göre, Budizm ve Brahmanizm'deki çeşitli tanrıların isimleri, Bayon Tapınağı'nın hem Mahayana Budizmi hem de Brahmanizm dinlerinin tanrılarının merkezi olması nedeniyle Dhammapada olarak kabul edildiğini anlamamıza yol açmaktadır. Dolayısıyla Batı kısmının Vişnuizm'e adanmış olduğunu gözlemliyoruz. Kuzey Şivaizm'e, Güney Budizm'e ve Doğu ise kraliyet panteonuna adanmıştır. Bayon tapınağının merkez kulesi 1 Şubat 2020 tarihinden itibaren tamamlanıncaya kadar koruma ve restorasyon çalışmaları için geçici olarak kapatılmıştır.

 

[9] Filler Terası Khmer İmparatorluğu'nun birçok ikonik yapısından biridir ve surlarla çevrili Angkor Thom kentinin en önemli noktalarından biridir. Bazı kayıtlarda Onur Terası olarak da bilinen uzun teras, Kraliyet Sarayı'nın önündedir ve bir zamanlar Angkor Thom'un Zafer Kapısı'na giden bir geçitle birleşen ve buradan da Doğu Baray'ın terasına açılan bir girişi vardır.

Teras, kuzeyinde Cüzzamlı Kral Terası ve güneyinde Baphoun Tapınağı'nın anıtsal giriş kulesi ile kuzey-güney ekseni boyunca yaklaşık 340 metre uzunluğundadır. Uzunluğu boyunca ön duvar, bir garuda ( Hindu ve Budist mitolojilerinde yer alan kuş ve insan melezi yaratık) bölümü ve ayakta duran aslanlarla dönüşümlü olarak neredeyse gerçek boyutlu fil oymalarıyla süslenmiştir. Merkezinde Kraliyet Sarayı'nın ana girişine bağlanan büyük bir merdiven ve platform sağlayan haç biçimli bir şekil olan beş dış yapı/peron bulunurken, daha küçük ölçekli diğer dördünde terasa çıkan merdivenler yer almaktadır. Bu dış yapıların her biri, özellikle de en kuzeydeki oldukça ilginçtir. Ayrıca araştırmacılar, zamanında terasın bazı bölümlerinin kiremitli bir çatıyı destekleyen ahşap kirişli bir yapı ile tamamlandığını ve yer yer sadece temel deliklerinin görülebildiğini belirtmektedir.

Pek çok ziyaretçi, filleri ve benzerlerini hayranlıkla seyrederek terasın önünden geçecek ve bu büyük ikonik yapının bazı ilginç özelliklerini tamamen kaçıracaktır. Öyleyse, merhum büyük Henri Marchal'ın çalışmalarından bir yerleşim planı ile başlayalım.

1. Büyük Giriş/Merkezi Peron:  Haç şeklinde bir platformdur ancak burada duvarlar bazı bölümlerde ayakta duran aslanlarla dönüşümlü olarak ayakta duran garuda ile kaplıdır. İlk platformun tepesinde aslan heykelleri ve naga korkulukları bulunmaktadır. Bir sonraki platform, Asuralar ve Devalarla süslü duvarlarla yaklaşık 1 m. yükselir, bir sonraki platformda yine iki aslan heykeli ve naga korkuluğunun kalıntıları ile duvarının etrafında Hamsa (kutsal kazlar) oymaları ve yer yer ilah figürleri bulunur. Hafifçe bir kez daha yükselir ve batı yönünde düz devam ederek Kraliyet Sarayı'nın giriş pavyonu bulunur. Haç biçiminin doğusuna ve güneyine doğru ilerleyen bir naga korkuluğunun kalıntıları, sonuna kadar uzanan Hamsa'nın alt kaydına sahip bir platforma birleşmektedir. Haç formunun güney kanadında görülen sema taşı da dikkat çekicidir.

2. Kraliyet Sarayı Giriş Terası: Kraliyet Sarayı'na giriş pavyonu. Terasın iç duvarları da ayakta duran aslanlarla dönüşümlü olarak ayaklarında naga tutan garuda oymalarıyla süslenmiştir.

3. Küçük Merdivenler/Küçük Peron: Merkezi merdiven ve haç formunun kuzey ve güneyinde, merdivenlerinin her iki tarafını çevreleyen üç başlı Airavata'nın (efsanevi fil) büyük 3D benzeri oymalarına sahip iki küçük merdiven bulunmaktadır. Platformun tepesinde iki aslan koruyucu heykelinin kalıntıları bulunmaktadır.

4. Güney Büyük Merdiven/Güney Peron: Dış duvarın köşelerinden çıkan ve bir dizi başka karakterle iç içe geçmiş fil oymalarıyla kaplı 3 boyutlu fil oymalarına sahiptir. Merdivenleri de üç başlı fil Airavata tarafından kuşatılmıştır. Üstteki Büyük Giriş'e benzer şekilde yükseltilmiş bir platformu daha vardır ancak burada duvarları kaplayan ve platformu tutuyor gibi görünen karakterler dişi ilahlardır. Buranın güneyinde Baphoun Tapınağı'nın girişi yer almaktadır.

5 ve 6. Fil oymaları: Fil oymaları duvarları kaplıyor ve eğer bakmak için zaman ayırırsanız, hepsi benzersiz ve farklı aktiviteler gerçekleştiriyor.

7. Kuzey Büyük Merdiven/Kuzey Peron: Burası belki de tüm terasın en harikulade ve ilginç bölümü ve giriş merdivenlerinin en görkemlisidir. Doğu yüzünde garuda ve ayakta duran aslanlar ile üst kayıtta ilahlar, ayrıca ortada üç başlı büyük bir fil, Airavata, her iki yanında merdivenler bulunur. Kuzey ve güney dış yan duvarda, bir tür polo oynayan atlar, savaş arabaları, güreşen adamlar vb. içeren bir üst ve alt kayıt vardır, bu büyüleyici bir topluluktur. Merdivenin tepesinde, üç başlı iki Airavata arasında alt merkezde bir Kala başını çevreleyen bir kraliyet/devata topluluğu ile büyük bir ekranın kalıntıları bulunur. Bu paravanın arkasında, tepesinde lotus tarzı bir taç bulunan bir platform yükselmektedir ve bu platform muhtemelen daha önce hiç bulunmamış bir şeyin ya da birinin heykeli için kaide görevi görmüştür (bazı araştırmalar bunun bir stupa olabileceğini/olduğunu göstermektedir). Bu platform aslında çift duvarlı ve ön tarafı üç duvarlıdır. Fransız araştırmacılar 1900'lerin başında toprak dolguyu temizlediklerinde bir iç duvar ve ön tarafta, her ikisi de olağanüstü oymalara sahip bir orta duvar olduğunu ortaya çıkarmışlardır. Daha sonra yapılan araştırmalar bunların daha önceki yapılar olduğunu ve sonradan eklenen dış duvarlarla örtüldüğünü göstermiştir. Bu oymalar arasında beş başlı bir at, daha fazla fil ve bazıları oldukça benzersiz olan bir dizi ilah bulunmaktadır.

 

[10] Phimeanakas Tapınağı: Eskiden Altın Boynuz Tepesi olarak bilinen Gökyüzü Sarayı, Kamboçya'nın Angkor kentinin anıtlarından biridir. Gökyüzü Sarayı ilk olarak Chenla Kralı Roindravarman II tarafından kraliyet sarayı inşa edilirken bir Şiva tapınağı olarak inşa edilmiş ve daha sonra Suryavarman I tarafından Sumeru Dağı tarzı bir Hindu tapınağına dönüştürülmüştür. Gökyüzü  Sarayı'nın tarzı birçok yönden Hint kültüründen etkilenmiştir ve Sumeru Dağı şekli Hindu mitolojisinden gelmektedir. Angkor Wat kadar iyi korunmuş ve ünlü olmasa da Gökyüzü Sarayı, Khmer mimari sanatı tarihinde hala önemli bir kilometre taşıdır. Angkor Tapınaklarının öncülüdür ve Angkor Wat mimarisinin çeşitli unsurlarını, Sumeru Dağı, merkezi pagoda, galeri ve tapınak kapısı pavyonunu içerir.

 

 

[11] Preah Lean Sdach Kumlung olarak da bilinen Cüzzamlı Kral Terası, Angkor Thom'da, Filler Terası'nın hemen kuzeyinde ve Tep Pranam'ın hemen güneyinde yer almaktadır. Antik Khmer bağlamında eşsiz bir yapı olan bu eserde, şahsiyetler, devalar, kraliyet mensupları ve hayvan figürlerinden oluşan inanılmaz bir dizi oyma yer almaktadır. Angkor'un en önemli noktalarından biridir. Alanın merkezi odağı, 8 metre yüksekliğinde ve 23 metre genişliğindeki duvarları ile büyük çıkıntısıdır ve daha sonra her iki taraftan erişilen bir iç duvarda tekrarlanan yedi mitolojik figür içerir. Dış duvarda, köşelerde beş ve yedi başlı naga (efsanevi yılan) ve merkezde naga-prensesler (başlıklarına dikkat) tarafından kuşatılmış dokuz başlı büyük bir naga bulunan bir alt kayıt bulunmaktadır. Yukarıdaki kayıtlarda sadece ilahlar, kraliyet mensupları ve seçkinler olduğunu varsayabileceğimiz, büyüleyici bir şekilde hepsi benzersiz olan figürler yer almaktadır.

İç duvar daha da ilginçtir, özellikle de yan kanatları, saray tasvirleri, çok sayıda su canlısı ve hayvan dahil olmak üzere çok daha çeşitli karakterler ve sahneler içerir. İçeriye doğru ilerlediğimizde, yine dış duvardakine benzer yedi kayıt görüyoruz, ancak bu kez saray dansçılarının zaman zaman seçkinlerin arasına karıştığını görüyoruz. Burada gördüğümüz oymalar, Kraliyet Sarayı'nın içindeki büyük havza olan Sra Srei'nin basamaklı setini süsleyen oymalarla aynıdır. Alanın tepesinde, alanın adını aldığı Cüzzamlı Kral heykeli yer almaktadır. Angkor Thom ve özellikle Kraliyet sarayı bölgesi farklı dönemlerde inşaat ve değişikliklere uğramış olsa da, kabartma kayıtlarının bulunduğu bu bölümün Jayavarman VII döneminde Bayon tarzında inşa edildiği yaygın olarak kabul edilmektedir.

Günümüzdeki adı, bazılarının alanda keşfedilen 8. yüzyıla ait bir heykel olduğuna inandığı şeyden gelmektedir. Heykel, ölüm tanrısı Hindu tanrısı Yama'yı tasvir ederken, çağdaş folklorda heykel, belki de o dönemdeki renk değişikliği nedeniyle cüzzamlı bir kişiyi anımsattığı için, dahası cüzzamlı bir Angkor kralı olan I. Yasovarman'ın Kamboçya efsanesine uyduğu için “Cüzzamlı Kral” olarak anılmaya başlanmıştır. Birçok yerli de heykeli, Siem Reap'in merkezindeki Yeay Tep tapınağında ve başka yerlerde tapınılan Yeay Tep'in, yani toprağın koruyucu ruhunun bir temsili olarak görecektir. Ancak pek çok kişinin onu tanıdığı isim Dharmaraja Yama'dır, zira orijinal heykelin altındaki bir yazıtta bu isim kazınmıştır. Daha önce de belirtildiği üzere, heykelin 8. yüzyıla ait olduğu düşünülürken, terasın kendisinin 12. yüzyılın çok daha geç bir dönemine ait olduğu ve o zamandan çok sonra yapılan değişiklikler sırasında buraya yerleştirildiği tahmin edilmektedir. Bugün alanın tepesinde gördüğümüz heykel, Phnom Penh Ulusal Müzesi'nde sergilenen orijinalinin bir kopyasıdır.

 

[12] Ta Prohm: Kamboçya'nın Siem Reap şehri yakınlarında, Angkor Thom'un yaklaşık 1 Km. doğusunda ve Doğu Baray'ın güney kenarında yer alan bir tapınağın modern adıdır. Büyük ölçüde 12. yüzyılın sonlarında ve 13. yüzyılın başlarında Bayon tarzında inşa edilmiştir ve Khmer Kralı Jayavarman VII tarafından annesine adanmış bir Mahayana Budist manastırı ve öğrenim merkezi olarak kurulmuştur. 2.700'den fazla görevli ve 615 dansçı da dahil olmak üzere yaklaşık 80.000 kişinin tapınağa bakması veya katılması gerekiyordu. Tapınak, Lara Croft: Tomb Raider (2001) filmindeki tasviri nedeniyle “Tomb Raider Tapınağı” veya “Angelina Jolie Tapınağı” olarak anılmaktadır. Tapınak harçsız olarak inşa edilmiş ve terk edildikten sonra gevşeyen taşların arasında ağaçlar kök salmıştır. Kalıntıların arasında büyüyen ağaçlar ve orman çevresi, tapınağı bölgeye gelen ziyaretçiler arasında en popüler tapınaklardan biri haline getirmiştir. 1992 yılından bu yana UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer almaktadır.

Tarih : Kuruluş ve genişleme :

M.S. 1186 yılında Jayavarman VII büyük bir inşaat ve bayındırlık programı başlattı. Bugün Ta Prohm (“ata Brahma”) olarak bilinen Rajavihara (“kralın manastırı”), bu program uyarınca kurulan ilk tapınaklardan biriydi. Kuruluşun anısına dikilen stel M.S. 1186 tarihini vermektedir. Jayavarman VII, Rajavihara'yı ailesinin onuruna inşa ettirmiştir. Tapınağın, bilgeliğin kişileştirilmesi olan Prajnaparamita'yı temsil eden ana görüntüsü kralın annesine göre modellenmiştir. Üçüncü muhafazadaki kuzey ve güney uydu tapınakları kralın gurusu Jayamangalartha'ya ve sırasıyla ağabeyine adanmıştı. Bu haliyle Ta Prohm, M.S. 1191'de adanan Preah Khan tapınak manastırı ile tamamlayıcı bir çift oluşturuyordu; bu manastırın ana görüntüsü merhamet Bodhisattvası Lokesvara'yı temsil ediyordu ve kralın babası örnek alınmıştı. Tapınağın steli, alanın 12.500'den fazla kişiye (18 yüksek rahip ve 615 dansçı dahil) ev sahipliği yaptığını ve çevre köylerde hizmet ve malzeme sağlamak için çalışan 80.000 kişinin daha yaşadığını kaydetmektedir. Stelde ayrıca tapınağın altın, inci ve ipek de dahil olmak üzere önemli zenginlikler biriktirdiği belirtilmektedir. Ta Prohm'a yapılan genişletme ve eklemeler 13. yüzyılın sonlarında Srindravarman'ın yönetimine kadar devam etmiştir.

Terk edilme ve restorasyon: Khmer İmparatorluğu'nun 15. yüzyılda yıkılmasının ardından Ta Prohm tapınağı terk edilmiş ve yüzyıllar boyunca ihmal edilmiştir. Angkor tapınaklarını koruma ve restore etme çabaları 20. yüzyılın başlarında başladığında, École française d'Extrême-Orient, Ta Prohm'un “pitoresk olana yönelik genel zevke bir taviz” olarak büyük ölçüde bulunduğu gibi bırakılmasına karar verdi. Öncü Angkor uzmanı Maurice Glaize'e göre Ta Prohm'un seçilmesinin nedeni “en heybetli [tapınaklardan] biri olması ve ormanla en iyi şekilde kaynaşmış, ancak henüz onun bir parçası haline gelmemiş olmasıdır. Ta Prohm'un tasarımı, bir tapınak-piramit ya da tapınak-dağın aksine, iç katları dış katlarından daha yüksek olan tipik bir “düz” Khmer tapınağıdır. Beş adet dikdörtgen çevre duvarı merkezi bir mabedi çevrelemektedir. Kutsal alan, kralın annesinden esinlenerek modellenmiş, bilgeliğin kişileştirilmiş hali olan Prajnaparamita'nın taş yüzü etrafında merkezlenmiştir. Çoğu Khmer tapınağı gibi Ta Prohm da doğuya yönelmiştir, bu nedenle tapınak doğu-batı ekseninde batıya doğru uzanmaktadır. 1000'e 650 metrelik dış duvar, bir zamanlar önemli bir kasabanın bulunduğu, ancak şu anda büyük ölçüde ormanlık olan 650.000 metrekarelik bir alanı çevrelemektedir. Ana noktaların her birinde giriş gopuraları vardır, ancak günümüzde sadece doğu ve batıdan giriş mümkündür. 13. yüzyılda gopuralara Bayon'da bulunanlara benzer yüz kuleleri eklenmiştir. Yüz kulelerinin bazıları yıkılmıştır. Bir zamanlar dördüncü muhafazanın içinde ve dışında hendekler bulunabiliyordu. İki hendeğin varlığı, bazı tarihçilerin Ta Prohm'un 12./13. kalıntılarının aynı alandaki daha eski bir Budist tapınağının genişletilmesi olduğunu düşünmelerine yol açmıştır. Tapınağın üç iç mahfazası galeri şeklinde olup, ilk mahfazanın köşe kuleleri merkezi kutsal alanın kulesiyle bir beşgen oluşturmaktadır. Bu temel plan, tapınağın kısmen yıkık durumunun gerektirdiği dolambaçlı erişimin yanı sıra, bazıları daha sonraki eklemeleri temsil eden çok sayıda diğer yapı nedeniyle ziyaretçiler için karmaşıktır. Bu diğer yapıların en önemlileri, birinci ve üçüncü muhafazaların güneydoğu köşelerindeki kütüphaneler; üçüncü muhafazanın kuzey ve güney taraflarındaki uydu tapınaklar; üçüncü ve dördüncü doğu gopuraları arasındaki Dansçılar Salonu ve dördüncü doğu gopurasının doğusundaki Ateş Evi'dir. Ta Prohm'da (Angkor Wat veya Angkor Thom'a kıyasla) çok fazla anlatı kabartması bulunmamaktadır. Yine de Budist mitolojisinden bazı sahne tasvirleri bulunmaktadır. Kötü bir şekilde aşınmış bir kabartmada geleceğin Buddha'sı Siddhartha'nın babasının sarayından “Büyük Ayrılışı” resmedilmiştir. Tapınakta ayrıca devataların (küçük dişi tanrılar), meditasyon yapan keşişlerin veya çilekeşlerin ve dvarapalaların veya tapınak koruyucularının taş kabartmaları bulunmaktadır. Ağaçlar: Harabelerin dışında büyüyen ağaçlar belki de Ta Prohm'un en ayırt edici özelliğidir ve “Angkor'un diğer özelliklerinden daha fazla yazarı betimsel aşırılığa sevk etmiştir.” İki tür baskındır, ancak kaynaklar bunların tanımlanması konusunda hemfikir değildir: büyük olan ipek-pamuk yada kapok ağacı (Ceiba pentandra) veya (Tetrameles nudiflora) küçük olan ise ya boğucu incir (Ficus gibbosa) ya da altın elmadır (Diospyros decandra). 

 

 

[13] Ta Prohm - Tabela

Bugün Ta Prohm veya “Eski Brahma” olarak bilinen bu anıt başlangıçta “kraliyet manastırı” anlamına gelen “Rajavihara” olarak adlandırılmıştır. MS 1186'da Jayavarman VII burada birkaç heykeli kutsadı; bunlardan en önemlisi, Kral'ın annesiyle özdeşleştirdiği bir figür olan Bilgeliğin Mükemmelliği'nin kişileştirilmesi olan Prajñapāramitā'nın heykeliydi. Şüphesiz dini bir ideolojiyi yansıtan Kral, ancak birkaç yıl sonra, Lokeśvara ile özdeşleştirdiği babasına Preah Khan adında başka bir tapınak adadı. Resmi düzeyde, bu açıkça Büyük Araç Budizm'inin dini bağlamında ve daha spesifik olarak Jayavarman VII'nin hükümdarlığına özgü bir Khmer Budist atmosferi bağlamındadır. Çok hızlı anlayışlara karşı dikkatli olunmalıdır. Söz gelimi, orijinal kullanımındaki vihara kelimesi modern çağın Theravadin gözüyle anlaşılmamalıdır. Öte yandan, her şey göz önünde bulundurulduğunda, dış çevre duvarının sınırladığı bir kilometreye yedi yüz metrelik alan belki de bir şekilde Vat (modern Budist manastırı) olarak kabul edilebilir. Duvarların içinde, farklı kapasitelere sahip birçok insan bir kült oluşturmuştur. Normalde ziyaretçiler anıta batıdan (şu anda bulunduğunuz taraftan), yani kompleksin kalbinden yaklaşırlar. Ancak ritüel girişinin doğuda olduğu unutulmamalıdır.

 

[14] Khmer Dansı : Geleneksel Khmer dansının onurlu geleneği bin yılı aşkın bir süre öncesine, krallar ve halk arasında popüler olduğu Angkor çağına kadar uzanmaktadır. CRYSTAL ANGKOR Restaurant, bu büyük kültürel mirası sürdürme geleneği çerçevesinde her gece Apsara ve geleneksel dans gösterileri sunmaktadır.

1 Kutsama Dansı: Kutsama dansı, krallara, ülke liderlerine veya ülkeyi ziyaret eden resmi konuklara kutsamak için gerçekleştirilir, bu uzun zaman önce Angkor dönemi kültürü ve medeniyetidir. Bu dans ve müzik, aktif gelenek ve görenekten sonra Khmer'i, huzur ve zevki takdir eden insanları, sonsuza kadar yaşatmak için zekayı silah olarak kullanmaya bireysel dikkat için sergileniyor.

2 Hindistan Cevizi Dansı :Güneydoğu Kamboçya'nın bu popüler dansı düğün törenlerinde icra edilir. Son derece ritmik olan ve bağırışlar ve hindistancevizi şakırtıları ile noktalanan bu dans, Kamboçyalılar arasında yaşam sevinci ve uyumu ifade eder.

3 Mekhala Dansı : İyinin kötülüğe karşı kazandığı zaferin bir metaforu. Şimşekler saçan kristal bir küreyle donanmış olan su tanrıçası Moni Mekhala, baltası ile gök gürültüsü yaratan iblis Ream Eysaur'a karşı zafer kazanır. İki karakter, kurak ve fırtınalı mevsimde faydalı yağmurların zaferini gösteriyor.

4 Balıkçıların Dansı: Bu kırsal eğlence dansı bir sevgi ve nezaket dersidir. Erkeklerin ve kızların aşk ve flört konusundaki tutumlarını abartarak tasvir eder. Dans, utangaç ve ciddi bir genç kıza kur yapan inatçı ve yaramaz bir oğlanı gösterir.

5 Apsaras Balesı: Bu bale Angkor döneminde adak törenlerinde ve saray kutlamalarında sergilenirdi. Yarı kadın yarı tanrıça olan Apsaralar göksel dansçılardır. Dairesel hareketleri ve duruşları, jestlerinin kıvraklığı, kozmos ve dünya arasında asılı kalışlarını sembolize eder.

El hareketlerinin anlamı:

Kbach Chugn Aul - Kök'ü Simgeliyor

Kbach Trouy - Tomurcuğu Simgeliyor

Kbach Cheap - Açan Çiçeği Simgeliyor

Kbach Coung - Meyvayı Simgeliyor

Kbach Sung Luc  - Yaprağı Sembolize Ediyor

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 
 

Comments


bottom of page